facebook twitter

Tarım ve Hayvancılık

Bölgede gelişmiş bir tarım yoktur. Yağış rejiminin yazları yarı kurak olduğu kıyı bölgesinde ve nemli yüksek kesimlerde orman içinde köylerin küçük ölçekli tarım yapabildiği alanlar görülür. Orman içinde yerleştirilen Balkan göçmenlerinin ilk yıllarda odun kömürü yapımı ve demir madenlerinin küçük çapta işletilmesiyle uğraşmaları nedeniyle tarım günlük tüketimi karşılayacak biçimde gelişebilmiş. Zaten coğrafya geniş tarlaların açılmasına elverişli değildir. Odun kömürü üretimi ve madencilik önemini kaybettikten sonra orman içinde açılan tarlalar orman kadastrosu ölçümlerinde sorunlu olarak görülüyor. Yörede tarım yapanların hepsi küçük ölçekli tarımla geçinirler. Evlerin bahçelerinde kurulan bostanlar, ev ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüdedir. Orman açıklıklarında sürülüp ekilen tarlalarda, buğday, yem bitkisi olarak yulaf, buğday ve fiğ karışımı ekilir. Sulama sorunu nedeniyle bu tarlalarda mısır ekilmez. Pekmezi yapılan pancar ekiminden de susuzluk nedeniyle vazgeçildi.

Küresel iklim değişimi giderek yağış rejiminin daha da kararsızlaşmasına neden olmaktadır. Bazı yıllar ekim zamanı aşırı yağışlarla tarlalar sürülemez hale gelirken bazı yıllarda da hasat, yağmurlar nedeniyle çok zarar görür.

Bahçelerde yapılan bostancılıkta toprağın yeterince kireç içermemesi nedeniyle özellikle domates, patlıcan ve biber hasadı istenen düzeyde olamaz. Verimi arttırmak için kimyasal gübre kullanımı az da olsa vardır. Hayvan gübresi ise daha az kullanılmakta diyebiliriz. Zira köylerde sınırlı hayvan sayısı vardır. Büyükbaş hayvanların ahırları çok ilkel görünümlüdür. Traklar’dan beri yapılan geleneksel saz ağıl damları orijinaldir ancak zamanla bu gelenek terk edilerek yapay malzeme kullanılır olmuş. Küçükbaş hayvancılık yeterli otlu mera olmadığı için daha da küçük çapta kalmaktadır. Hem büyük hem de küçükbaş hayvanlar genellikle orman içinde ve kullanılmayan tarlalarda otlamaya bırakılırlar. Mera kullanma düzeni orman içinde bile olsa, yörede uygulanmıyor.

15 yıl kadar önce yurt dışından getirilerek dağıtılan çok iri ve gebe sığırların bakılmaları için gereken ahırların olmaması bu hayvanların İç Trakya’daki besicilere gitmesine neden oldu. Bu yanlış değerlendirme sonunda dağıtım ve hayvanların başkalarına devredilmesi vatandaşla devleti karşı karşıya getirdi.

Son 10 yılda yörede mandacılıkta bir gelişme yaşandı. Orman içinde kurulan manda barındıran mekânlarında bakılan hayvanlar salma olarak besleniyordu. Et üretimi hedeflenerek yapılan bu hayvancılık orman yönetiminin mekânları yıkma kararından sonra büyük darbe yedi. Arkasından gelen şap hastalığı ise büyükbaş hayvan yetiştirenleri zora düşürdü. Trakya’da mandacılık ilgili bakanlık tarafından desteklenirken ahırların orman içinde kurulması, köylüye mandacılığı geliştirmesi için yeterli eğitimin verilmemesi, önder hayvancı yetiştirilmemesi, yörenin kırsal kalkınmasında çok önemli bir eksiktir. Orman içinden çıkarılan ahırların açık alanlarda yapılan yeni örnekleri de ne yazık ki günümüzün imkânlarına yakışır biçimde yapılamadılar. Ayrıca büyükbaşların çoban denetimsiz, gelişigüzel bırakılması da bu hayvanların ekili alanlara girmesine ve zarar vermesine sebep olurken, köylü arasında istenmeyen münakaşalar doğurmaktadır. Kısacası hayvancılık konusunda yetiştiricilerin bilgi bakımından desteklenmesi, özellikle mandacılık için sulakalanların korunması, bu gelir kaynağının geliştirilmesi için çok iyi olacaktır.